Sayın Bakanlar, Sayın Milletvekilleri, Türk Devlet ve Topluluklarının Değerli Katılımcı Kurum ve Kuruluş Temsilcileri ve Muhterem Basın Mensupları;
Sözlerime, Milliyetçi Hareket Partimizin Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli Beyefendinin “Dünya Türk Forumu” çalışmalarına teşviklerini ve başarı dileklerini ve tüm katılımcılara ayrı ayrı selam ve sevgilerini ileterek başlamak istiyorum.Şahsım adına da aynı dileklerimi arz ediyorum.
Saygıdeğer Katılımcılar;Dünyanın ekonomik, siyasi ve teknolojik manada önemli değişimler yaşadığı, bölgesel ve küresel düzeyde birlikteliklerin oluştuğu bir süreçte yaşıyoruz.İnsan Hakları, demokrasi ve hukuka saygı gibi evrensel değerlerin küresel ölçekte benimsenmesi ve hayata geçirilmesi gibi iddia taşıyan Küreselleşme süreci, maalesef bu kavramların içinin boşaltılmasıyla, etnik çatışmalara, uluslararası terörizme, göçlere, mali iflaslara ve iç karışıklıklara, uluslararası hukuka aykırı çifte standartlara, zengin ülkelerle fakir ülkeler arasında sürekli artan gelir adaletsizliklerine, çevresel felaketlere, giderek artan açlık ve yoksulluk gibi yeni sorunlar zinciriyle anılır olmuştur.Bu çerçevede, demokratik ve insani bir dünya düzeninin hayata geçirilebilmesi için milli, bölgesel ve küresel sacayakları üzerinde yükselen gelişmiş bir “Sorumluluk Ahlakı”nın varlığına duyulan ihtiyaç kendini iyiden iyiye hissettirmektedir.Küresel stratejiler doğrultusunda uluslararası birlikteliklerin kurulduğu dünya siyasetinde, Türk Coğrafyasında ki Türk Devlet ve Topluluklarının - iktisadi - sosyal - kültürel ve stratejik yönden kurumsallaşacağı işbirliği yapısının çok önemli bir yer tutacağı ve küreselleşmeye yeni bir anlam yükleyeceği ortadadır. Türk coğrafyasında yaşayan Türk halkları ve akrabalarının geçmişten gelen tecrübe bilgi ve birikimleri vardır.İktisadi - sosyal - kültürel ve stratejik bir Türk Dünyası işbirliği sağlıklı bir birlikteliktir. Bu sağlam temellere dayalı olacak işbirliği Türk coğrafyasında yaşayan en az 250 milyon Türkün kader ortaklığı haline gelmelidir.Bu birliktelikte tabiî ki duyguların yeri çok önemlidir. Kardeşlik hukukundan, samimiyetten ve heyecandan yoksun bir işbirliği, kısa vadeli kar ve zarar hesabına dayalı olmaktan öteye geçemez ve sürdürülebilir olamaz.Ancak bunun sadece duygusal bir olay olmadığının da şuurunda olmalıyız.Bu işbirliğinin, sürekli olarak gelişen ve değişen şartlara dayalı olarak geliştirilmeye, yenileştirilmeye, ilerletilmeye ve iyileştirilmeye yönelik olarak stratejik bir bilinç ile desteklenmesi gerekir.Türk Dünyası kavramı içeriğinde yer alan siyasi, ekonomik, kültürel ve coğrafik alanları kapsayan Türk Devlet ve Toplulukları İşbirliği Konseptinin, Türkiye ve Bağımsız Türk Devletlerinin genel siyasi yapısında bir an evvel, en öncelikli konu olarak yer bulması en büyük temennimizdir.Türk Dünyasının bağımsız Türk Devletleri; başkalarının ortaya koyduğu bölgesel ve küresel projelerin uygulayıcısı değil, kendi özgün projelerinin senaristi, yapımcısı, yönetmeni ve başrol oyuncusu olmak zorundadır.Saygıdeğer Katılımcılar; Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya Türk Coğrafyasını gezenler ne büyük sevgi ve muhabbetle karşılık görüldüğünü bilirler.Zaten var olan inanç birliği, soy birliği, tarih birliği, kültürel birlik sizi hemen kucaklar. Hedef bu birlik bağlarının güçlendirilmesi olmalıdır.Türk coğrafyasında soydaş ve akraba topluluklarla biz bir bütünün parçalarıyız. Türkiye tarihi ve sosyolojik açıdan parçaların en önemli ve en büyük kısmını teşkil ediyor.Bu coğrafyaya “Türk Coğrafyası” denmesinin sebebinin, binlerce yıldır bu coğrafyada yaşayan etnik kökeni ve inanç sistemi ne olursa olsun birbiriyle et ve tırnak gibi kaynaşmış bu milletin adının “Türk” diye anılmasının tarihi miras ve gerçeklik olduğunun farkına varmalıyız. Biz Türk Dünyası olarak çok büyük bir aileyiz.Saygıdeğer Katılımcılar; Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından yaklaşık 19 yıl geçti. Bu süreçte siyasi-sosyal-ekonomik ve tarihi açıdan karmaşık ve sancılı bir değişim tecrübesi yaşandı. İzlenilen sosyo-ekonomik reformların derinliği, kapsamı, zamanlaması ve hızı açısından her ülke kendine göre ayrı bir strateji izlese de, bu sürecin hala tam olarak nihayetlendiği söylenemez.Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığına kavuştukları yıllar, hem küreselleşme sürecinin, hem de küresel entegrasyon hareketlerinin hızlandığı bir döneme denk gelmiştir.Ve Türk Cumhuriyetlerinin; diğer devletler, Uluslararası sistemin önemli aktörleri olan uluslararası kuruluşlar ve NGO’lar ile ilk defa ilişki kurmaları sadece ekonomik değil, siyasi, sosyal kültürel çok çetrefilli bir dönüşüm ve değişim sürecinin başlamasıyla zor ve sancılı bir süreç yaşadıklarının altını çizmek istiyorum.Yine de 20 yıllık bu sürece baktığımızda ve dünyadaki küreselleşme rüzgarı göz önüne alındığında bazı menfi gelişmeler dışında, Türk Cumhuriyetlerinin genel olarak bağımsızlıklarını perçinlediklerini devlet ve bürokrasilerini kurumsallaştırdıklarını ve dünyaya açıldıklarını, ekonomik sistemlerini yeni anlayışa uygun hale getirmeye çalıştıklarını görüyoruz.İşte bu çerçeve de — Türkiye ve Türk Cumhuriyetlerinin uluslararası arenada özelikle uluslararası ekonomik platformlarda ve entegrasyon hareketlerinde birlikte hareket etme stratejisi geliştirmelerinin önemli olduğunu düşünüyoruz. O zaman küreselleşmenin menfi yönlerine birlikte direnebilir, nimetlerinden de ortaklaşa sinerji yaratacak şekilde birlikte faydalanabiliriz.— Yine Türk Dünyası ülkeleri arasında ekonomik açıdan özellikle tarım ve imalat sanayi için sağlıklı bir destek, rekabet ve teknolojik gelişme alt yapısı iklimi yaratılmalıdır.— Türk Cumhuriyetleri arasında bankacılık ve mali sektörün, ekonominin üretken sektörlerinin ihtiyaçlarına cevap verecek bir yapıya kavuşturulması önem arz ediyor. Ve yine dış ticarette uluslararası pazarlara girmeyi, ihracatı artırmayı hedefleyen bununla birlikte ülke sektörlerini özellikle koruyan ve destekleyen bir mekanizma oluşturmalıyız.Bugünün dünyasında uluslararası pazara giriş için özellikle müteşebbis kültürü, AR-GE ve inovasyon (yenilikçilik) alt yapısının geliştirilmesi için Türk Dünyası Üniversiteleri devlet ve özel sektör ve STK’ların birlikteliklerinin geliştirilmesi için alt yapının hazırlanmasının önemini vurgulamak istiyorum.Saygıdeğer Katılımcılar;Türk Dili konuşan ülkeler işbirliği konseyine bir an evvel Türkmenistan ve Özbekistan Cumhuriyetlerinin de katılmalarını temenni ediyoruz.Bugün dünyanın dört bir yanında doğal gönüllü ama organize olamamış büyük bir Türk nüfusu var.Bu nüfus akraba topluluklarıyla birlikte değerlendirildiğinde bir gönüllüler ordusu oluşuyor.Avrupa’da Amerika’da yaşayan vatandaşlarımız ve Azınlık durumunda olan kardeşlerimizin oluşturacağı lobilerle, STK’larla kendimizi anlatabilme, kültürümüzü tanıtabilme haksız suçlamaları, dünya kamuoyuna etkili bir şekilde duyurabilme imkânını yakalayabilirsek inanın o zaman, Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine uygulanan katliamlar bu kadar pervasız,Dağlık Karabağ meselesi çözümsüz, Soykırım iftirası bu kadar cüretkâr olamaz!
Saygıdeğer Misafirler;Türk Dünyası Sivil Toplum Kuruluşlarının faaliyetlerinin esası; bütün dünya Türklüğünün ekonomik, sosyal ve kültürel müşterekliğini sağlamak olmalıdır.Türk Dünyasındaki STK’ların küresel güç odaklı merkez ve fonların etkisinden kurtaracak tedbirler geliştirilmelidir.Bu anlamda öncelikli olarak maddi imkânsızlıkları gidermek maksadıyla fonlar oluşturulabilir. Bu fonlara devlet, Sivil Toplum Kuruluşları ve özel sektör ile birlikte katıda bulunabilir ve Türk Coğrafyasında bu STK’lar inançla faaliyetlerini sürdürebilir.Sözlerimin sonunda, bu duygu ve düşüncelerle Türk Devlet ve Topluluklarından ülkemize teşrif etmiş bulunan delegasyona gönülden hoş geldiniz diyor, “Dünya Türk Forumu” çalışmalarının başarılı geçmesini diliyor, bu çalışmayı düzenleyen TASAM yöneticilerine ve destek verenlere özellikle şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum. Sevgi ve saygılarımla.