• Türkçe
  • English (United Kingdom)

“Millet-İ Sadıka” ve Sözde Ermeni Soykırımı


Natıg SAMEDOV

Qafqaz Üniversitesi Öğrencisi

TASAM Stajyeri

Ermeniler Türklerle tanışmadan önce Roma, Pers ve Bizans gibi birçok imparatorlukların himayesinde yaşamıştır. Bu süreçte Ermeniler adeta gün yüzü görmemişlerdir. Çünkü çeşitli işkencelere maruz kalmış, bir yerden diğerine sürülmüştür ve saygınlığı olmayan işleri Ermenilere yapmışlardır. Ama Selçuklu Türkleri Anadolu’ya geldikten sonra her şey değişmiş, tüm bu işkencelerden kaçan Ermeniler Selçuklara sığınmışlar.

Ermeniler Bizans İmparatorluğu’ndan görmediği sevgi ve alakayı Selçuklar döneminde kat-kat fazlasını görmüşlerdir. Bu dönemde Ermeniler diğer azınlıklardan üstün gösteriliyordu. Ermenilere has kilise, manastır ve ruhaniler vergilerden muaf tutulmuştur. Bunlar daha işin başlangıcıydı. Çünkü ileride Osmanlı dönemi başlayacaktı.

Osmanlı İmparatorluğu zamanı “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde Ermeniler askerlikten ve kısmen de vergilerden muaf tutulmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda bir çok gayrimüslim halk ve topluluk yaşamaktaydı. Bunlardan çoğunluk teşkil edenleri Yahudiler, Rumlar ve Ermenilerdi. Bunların içinde Ermeniler diğerlerine göre üstün idiler. Örneğin Osmanlı Devleti’nde herhangi bir konuda gayrimüslimler suç işlediklerinde, eğer Rum ise derhal tutuklanır ve en ağır ceza verilirdi. Yahudiler ise fakirliklerinden ve garibanlıklarından dolayı biraz da  adam yerine konulmadıklarından ’ dolayı önemsenmezdi. Ermenilerin işledikleri suçlarda ise görmemezlikten gelinirdi..”[1] Kısaca Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler, Osmanlı’daki en itibarlı gruptu. İşte bu yüzden Ermenilere “millet-i sadıka” yani “sadık topluluk” ismi verilmekteydi. Hatta Ermenilere o kadar  güvenilmiştir ki, Roma ve Bizans döneminde ayak işleri yapan Ermeniler Osmanlı Devleti’nde Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları ve Müsteşarlıkları gibi bir çok yüksek kademeli vazifelerde görevlendirilmişlerdir.

Aslında XIX yüzyılın sonlarına kadar Türk ve Ermeni ilişkileri son derece normal seviyedeydi. Fakat Fransız devrimiyle başlayan milliyetçilik akımları, dünyadaki tüm Ermeni topluluklarını ayaklandırmış  ve bağımsız bir devletin kurulmasıyla ilgili hayaller kurulmaya başlanmıştır. 1890'da Tiflis'te, Ermeni milliyetçiler tarafından kurulmuş olan Taşnaksütyun Partisi, 1890-95 yılları arasında gerçekleşen Ermeni isyanlarının hemen hepsinde etkili rol oynamıştır . XIX yüzyılın sonlarında zayıflamaya başlayan Osmanlı’dan, kendi hayallerindeki devletleri için toprak koparmaya çalışan Ermeniler, “millet-i sadıka” ezberini bozmuş, 5 asır diğer imparatorlukların zulmünden kaçarak sığındıkları, kendilerine kayıtsız ve şartsız kucak açan ve her konuda kolaylık sağlayan “yaşlı ve hasta” Osmanlı’ya ihanet etmeye başlamışlardır.

Tek başlarına bir şey yapamayacaklarını anlayan Ermeniler, I Dünya Savaşı’na kadar beklemek zorunda kalmışlardır.

Millet-i Sadıkanın Devlete İhaneti

I Dünya Savaşı’na kadar “saman altından su yürüten” Ermeniler, savaşın başlangıcından itibaren Rus ve Fransız birliklerine girerek Osmanlı’ya karşı savaşmaya başlamışlardı. I. Dünya Savaşı başlangıcında Birleşik Milli Ermeni Kongresi, Ermeniler’in Osmanlı’ya sadık kalacakları konusunda karar almış idiyse de  bir süre sonra Ermeniler’den 180 bin kişi Osmanlı-Rusya Savaşı’nda Rus ordusunda gönüllü olarak çarpıştı. Çarlık Rusyasından  tam güç alan Ermeniler ‘Ermenisiz Ermenistan’ için canlarını feda ediyorlardı. Ermenilerin gözünü toprak hırsı bürümüştü ve bin yıla yakın birlikte yaşadıkları Türkleri arkadan vuruyorlardı.

Sözde Soykırım İddiası

Ruslar ve Fransızlarla birlik olan Ermeniler, Türklere karşı akıl almaz katliamlar yapıyor ve bir zamanlar kendilerininde yaşadıkları evlerini, yurtlarını yakıp-yıkıyorlardı. Ama Osmanlı bu katliamların ve Ermenilerin yaptıkları zararların önüne geçmek için 24 Nisan 1915 tarihinde savaşa katılan Ermenilerin tutuklanmasına ve doğudaki Ermenilerin ise yine Osmanlı toprakları olan Irak, Suriye ve Lübnan’a göçettirilmesine karar verdi. Bu göç sırasında tehcir edilen Ermenilerin büyük bir bölümü yollarda hastalık, açlık, susuzluk nedeniyle hayatlarını kaybetmişlerdir. Savaş sırasında istediğini elde edemeyen ve savaş sonrasında da Sovyet Rusyası’yla imzalanan Kars ve Moskova anlaşmaları ve Osmanlı’nın Batı’yla imzaladığı Sevr anlaşmaları Ermenilerin “Büyük Ermenistan” hayalini suya düşürmüş oldu. Bunun intikamını almak isteyen Ermeniler Batı’yı da arkasına alarak tehcir ile göç ettirilen Ermeniler için o günden beri soykırım yapıldığı iddiasında bulunmaktadırlar. Hatta bu iddialara göre “Türkler 1.5 milyon Ermeniyi’de öldürüp gömmüşlerdi”. Demek ki Osmanlı ordusu askerleri yüzer kişilik mezardan tam 15 bin mezar kazarak Ermeniler’i gömüyorlardı. Böylece Osmanlı ordusunun I. Dünya Savaşı’nda savaşmayıp sadece mezar kazdığını öğrenmiş oluyorduk.[2] Osmanlı arşivlerini incelediğimizde (bunlar Başbakanlık arşivinde bulunmaktadır) göçe tabi tutulan Ermeniler için yolculuk sırasında rahatlıklarının sağlanması, can ve mallarının korunması için buyruk bulunmaktaydı. Göç edenlere yeterli yiyecek verilmesi, güvenliklerinin sağlanması gibi hususlar bu arşivlerde açıkça yazmaktadır. Tabiki göç sırasında büyük hatalar yapılmıştır. Fakat bu Osmanlı İmparatorluğu’nun güçsüzlüğünden meydana gelmiştir. Asla sistematik bir soykırım değildir. Eğer öyle olsaydı göçe tabi tutulan Ermeniler için yukarıda saydığımız tedbirler alınmazdı.

Bruce Fein ve Gerçekler

Aslında bu sözde soykırımın gerçek olmadığına dair bir çok belge bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi – Amerika Birleşik Devletlerinin 40. Başkanı Ronald Reaganın hukuk danışmanı Bruce Fein tarafından yapılan “Ermeni soykırım iddialarının tamamen gerçek dışı olduğu ve ABD Kongresinde Ermeni tasarısının imzaya açılmasının tamamen iç politik kaygılardan kaynaklandığı” yönündeki açıklamalardı. Fein , New York Baruch Koleji Ögrenci Birliği ve Türk Amerikan Dernekleri Federasyonunun (TADF) davetiyle üniversitede “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar” konulu bir konferans verdi ve ağırlıklı olarak Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili bir konuşma yaptı. Ermeni soykırım iddialarının doğru olmadığını söyleyen Fein, konuşmasında Osmanlı İmparatorluğu'nun, topraklarında yaşayan tüm azınlıklara karşı son derece anlayış gösterdiğini, azınlıkların kendi kanunları ve dini özgürlüklere sahip özerk bir statüde varlıklarını sürdürdüklerini söyledi. “Ermeniler'in yaptığı Osmanlı'ya ihanetti ve bu durumda Osmanlı yönetimi askeri açıdan hassas olan bölgelerdeki Ermenileri bölgeden çıkartmak istedi” diye konuşan Fein bu sırada bazı talihsiz olayların yaşandığını, ancak bunlara “soykırım” demenin mümkün olmadığını söyledi.

Hatta Fein, Ronald Reagan’in başkan olduğu dönemde 1981 yılında Beyaz Saray’ın konuyla ilgili araştırma yaptığını  belirterek, alınan sonuca göre Müslüman Türklerin kayıplarının 2 milyon, Ermeni kayıplarının ise 300 ile 600 bin civarında olduğunun sanıldığını ancak Ermenilerin kendi kayıplarının sayısını giderek arttırdıklarını belirterek konuşmasına söyle devam etti:

Osmanlı'nın böyle bir amacı olsa Ermenilere kötü davranan Osmanlı subay ve askerleri mahkum edip bazılarını idam eder miydi? Örneğin siz hiç Hitler'in Yahudilere kötü davranıp onları gaz odalarına gönderen Alman subaylarını idam ettirmesini hayal edebilir misiniz? Ya da Hitler'in Berlin'de yaşayan Yahudiler'e dokunmayıp onları toplama kampına göndermemesini düşünebilir misiniz?” Fein, Ermenilerin iddialarini soykırım olarak sunmasının, “soykırım” tanımlamasının ciddiyetini de ortadan kaldırdığını söyledi. Özellikle Ermenilerin Osmanlı yönetiminde yüksek makamlarda görev yaptıklarını hatırlatan Fein, Ermenilerin, 19. yüzyıldan itibaren gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlılara karşı bağımsızlık yolunda ayaklandıklarını ve Ermeni terör çetelerinin Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya ve Fransa ile işbirliği yaparak Osmanlı ordusuna karşı savaştıklarını, pek çok Müslüman Osmanlı'yı öldürdüklerini anlattı.[3

Aslında sadece Fein’in açıklamaları değil gerçekleri gözler önüne seren. Amerikalı bir tarihçi Guenter Lewy , İngiliz, Alman ve Amerikan arşivlerindeki araştırmaları sonuncunda Ermenilerin “soykırımı” iddiaarının doğru olmadığını ortaya koydu.

Ermenistan Başbakanı’nın İtirafı

Asıl olan olayları birinci kaynaktan öğrenmektir. 1918’de İrevan bölgesinin Ermenilere verilmesiyle kurulan Ermenistan devletinin ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 yılında Bükreş’te yapılan Ermeni meselesi ile ilgili Taşnak Partisi toplantısında sunduğu rapor da gerçekleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kaçaznuni’nin Osmanlı döneminde yaşananları anlattığı kendi imzasını taşıyan rapor, geçtiğimiz yıllarda Rusça’dan Türkçe’ye tercüme edilerek kitap haline getirilmişti. Kitapta yer alan bilgiler Türkler’in “Ermeni Soykırımı” yaptığı iddialarını kesin bir dille yalanlıyor. Kaçaznuni’nin yakın tarihe ışık tutan belge niteliğindeki sözlerinin yer aldığı kitap, Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’na karşı nasıl bir ihanet içinde olduklarını da gözler önüne seriyor. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin bütün tezlerini çürüten ilk başbakanları, 128 sayfalık raporunda şu çarpıcı ifadelere yer veriyor: “Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türkler’in düşmanı olan İtilaf Devletleri kampındaydık. Türkiye’den ‘denizden denize Ermenistan’ talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmî çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türkler’le savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki ?!  Askerî operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vadettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. ‘Türkiye Ermenistanı’ diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vadettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik.”[4]

Bu Rapor 1923 yılında Bükreşte Taşnaksutyum Partisi tarafından sunulduktan sonra Ermenistanda yasaklanmıştır ve ayrıca farklı dillerde kitap haline getirildikten sonraki çevirileri de Avrupada bir çok kütüphaneden toplanmış ve yok edilmiştir. Dünya Ermenileri arasında yaygın olarak tartışılan bu kitap, Rusya’da Lenin kütüphanesinde bulunmuş ve 2005 Yılında Kaynak yayınları tarafından yaınlanmıştır.

Tüm bu kaynaklara bakıldığı zaman “aslında ortada bir soykırımın olmadığı, eğer bir soykırım varsa bunu Türklerin değil Ermenilerin yaptığı” aşikârdır. Böyle bir soykırımın olmadığına dair bir çok belgenin var olduğu, üstelik bu belgelerin soykırım iddialarını ortaya atan ABD, Fransa ve Ermenistan arşıvlerinden çıktığı ve hatta bir numaralı isimlerin yaptığı açıklamaları ve araştırmaları tüm bu tartışmaları noktalayacak kadar iddialı belgeler olduğu şüphesizdir.

Batı ve Sözde Soykırım

Özellikle Amerika ve Batı tarafından sözde soykırım iddiaları nedense olayların olduğu ve bittiği dönemde değil de 50 yıl sonra 1965’te gündeme gelmiştir. Sanki Ermeniler kendilerine soykırım yapıldığını 50 yıl sonra keşfediyorlardı. Türkiye’nin gittikçe güçlendiğini gören Batılı ülkeler ona karşı kullanılabilecek bir silah arayışına girmiş ve küçük bir mermiden hafif ama atom bombasından bile daha tesirli olan  “soykırım” gibi güclü bir silahla Türkiye’nin karşısına dikilmiştir.

Türkiye’nin her küçük isteğine karşılık belge ve ispat talep eden Batı dünyası, hiç bir belgesi bulunmayan ve sadece sözde kalan bu soykırıma ne hikmetse inanmış durumda. Hatta o kadar inanmış ki seçimler yaklaşır yaklaşmaz Ermeni seçmenlerine seslenen adaylar “ eğer seçilirse “Ermeni Soykırımı”nı tanıyacağı” sözünü veriyor. Sadece sözle kalmayıp tasarı şeklinde meclisine sunuyor ve onaylayıp  kınıyor. Peki bu soykırımı kınayan Batı kendi yaptıklarını neden hatırlamıyor? Amerikalıların Kızılderililere, Fransızların Cezayirlilere, Almanların Yahudilere ve Rusların Türklere karşı yaptıkları soykırımları niye kimse hatırlamıyor? Niye bu soykırımlar yıldönümlerinde anılmıyor? Bu soykırımı yapanlar neden kınanmıyor? Belki unutmuş olabilirler düşüncesiyle çok geçmişe gitmeyip, anıları çok taze olan 26 Şubat 1992 tarihinde Ermenilerin Hocalı’da yaptığı soykırımı ama gerçek anlamda soykırımı niye herkes görmezden geliyor?  Batı hiç bir isbatı olmayan, sadece sözde kalan  ve 100 yıl önce olmuş gibi kaleme verilen bir soykırımı  dünmüş gibi hatırlayor ve meclisinde tasarı şeklinde oylamaya sunup kabul edebiliyorsa, neden sadece 20 yıl önceki, üstelik  hem yazılı hem de görüntülü bir çok belge ve ispatı bulunan Hocalı Soykırımı’nı görmezden geliyor? İşte bu sorular uzun süredir cevabını bekliyor.

Belki de tüm bu yaşananlara sebeb bizim Türk olmamızdır veya asırlardır Osmanlı İmparatorluğunun Batı’ya yaptıklarının intikamını bizden böyle alınmaktadır.

Kaynaklar

 


[1] Nedret Ebcim “Sözde Ermeni Soykırımı” Türksolu Gazetesi 04.05.2007 tarihli yazı

[2] Nedret Ebcim “Sözde Ermeni Soykırımı” Türksolu Gazetesi  04.05.2007 tarihli yazı

[3] “Amerika'dan tarihi itiraf: Ermeni iddiaları gerçek dışıdır” Dış Haberler Zaman Gazetesi 28.03.2007  www.zaman.com.tr

 

[4] http://www.timeturk.com/tr/2008/12/20/ermeni-basbakanin-tehcir-itirafi.html

dtfkeo
  • Türkçe
  • English (United Kingdom)