Sayın bakanlarımız
Çok değerli büyükelçiler
Çok değerli valilerimiz
Hem Türkiye’den hem dost ve kardeş Türk devletlerinden katılan milletvekillerimiz
Çok değerli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri
Medya mensubu arkadaşlar
Hanımefendiler, beyefendiler
Teşrifinizden ötürü şükranlarımı arz ediyorum. Tabi aramızda Profesör Nevzat Yalçıntaş, Profesör Olcas Suleymenov, Profesör Ahat Andican gibi, Kıbrıs’ın çok değerli eski Başbakanlarından Hakkı Atun Beyefendi gibi çok duayen büyüklerimiz de var. Onların huzurunda, tekrar 2. Forum vesilesiyle burada bir arada olmaktan duyduğum memnuniyeti tekrarlıyorum. Yine 1. Dünya Türk Forumu’nun başarılmasında çok büyük katkısı olan dönemin Mardin Valisi şu anda da Edirne Valisi olarak görev yapan Hasan Duruer Beyefendi de burada, kendisine tekrar şükranlarımızı yineliyorum. 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Eskişehir’in Valisi Dr. Kadir Koçdemir beyefendi de burada kendilerine de şükranlarımı arz ediyorum.
Tabi açılış konuşması sayısı fazla, örnek olmak için konuşmamı mümkün olduğunca kısa tutmaya gayret edeceğim. 2010 yılı sonunda Dünya Türk Forumunun birincisini çok geniş bir katılımla gerçekleştirmiştik. Türk Dünyasında bugüne kadar yapılan toplantılar daha çok bağımsız Türk devletleri ve bazı özerk cumhuriyetlerle sınırlıydı. Türk diasporaları dediğimiz farklı ülkelerde yaşayan azınlıkları kapsamıyordu bu toplantılar. İlk Forum’la birlikte hem Türk Dünyası hem de Türk diasporaları kavramı kapsamında mümkün olduğunca çerçeveyi geniş tutmaya çalıştık. Aynı çerçevenin genişliğini 2. Forum’da da gözettiğimizi siz de göreceksiniz. Bu anlamda Türkiye dışında diğer dost kardeş ülkelerin diasporalarının ve ilgili kurumlarının ilgisi için de yine tekraren katkıları, katılımları ve teşrifleri için teşekkür ediyorum.
İlk forumda kabul edilen deklarasyona göre çok şey yapıldı ve mesafe kat edildi. Bunların en önemlilerinden birisi “Akil Kişiler Kurulu”nun oluşturulmasıydı. Çalışmalara yön ve vizyon verecek, gerektiğinde operasyonel görev yapacak heyet 12 kişi olarak oluşturuldu ve ilk toplantısını dün çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Sonuçlarını da ayrıca arz edeceğiz. 2013 yılı içerisinde bu kurulun danışma görevi dışında Türk Dünyası ile ilgili bir sorunla ilgili ya da jenerik bir konuyla ilgili operasyonel görev üstlenmesini de istiyoruz. Bu konuda mutabakat var. Fakat görevin ne olacağı konusunda ilgili kurumların da görüşlerini alarak önümüzdeki günlerde netleştireceğimizi söylemek isterim.
Şüphesiz yaşadığımız dönemde dünya, tarihin kırılma noktalarından birini yaşıyor ve çok boyutlu bir dünya sistematiği şekilleniyor. Çok kutuplu yeni bir sistem kuruluyor ve buna bağlı olarak da olağanüstü bir rekabet ortamında farklı yeni parametreler beliriyor. Bildiğiniz gibi TASAM olarak yedi yıldır Türkiye’nin stratejik vizyonu 2023 projesini de yürütüyoruz ve son 5 yılında da Sayın Cumhurbaşkanımızın bu Proje’ye himayeleri var. Bu projede ulaştığımız en temel sonuçlardan bir tanesi: bu çok boyutlu rekabete dayalı olarak üç temel trendin dünyayı etkisine aldığı ve alacağı. Bunlar “mikro milliyetçilik”, “entegrasyon” ve “öngörülemezlik” olarak şekilleniyor. Mikro milliyetçilik ve entegrasyon bir birine zıt gibi gözüküyor. Bu zıtlık doğru ama iki trend aynı anda ilerleyen süreçler. Çünkü çok sayıda küçük ülkenin uluslararası sistemde kendisini göstermesi mümkün olmadığı için mikro milliyetçiliğe paralel entegrasyonun da çok hızlı bir şekilde dünyanın bütün bölgelerinde Avrupa Birliği deneyimini büyük ölçüde model alan, ilham alan bir yaklaşımla kurumsallaştığını görüyoruz. Bu üç parametre içerisinde Türkiye’de dost, kardeş devletler de çok önemli dönemlerden geçiyorlar. Önümüzdeki 10 yılda ne yapacakları yüzyılın kalanında nerede olacaklarını belirleyecek. Dolayısıyla, sadece din, dil, tarih, coğrafya gibi etmenlerin bizi kurtaracağını, bizi bu çok boyutlu rekabette başarılı kılacağını zannedersek yanılırız diye düşünüyorum.
Türkiye başta olmak üzere dost ve kardeş devletlerin önündeki zihinsel eşiğin medeniyet, refah ve teknoloji üretecek bir insan kaynağına ulaşılması, bu insan kaynağının yüksek katma değer üretecek bir ekonomik sistem ortaya çıkarması, bu ekonomik sistem neticesinde de uluslararası işbirlği ve iş paylaşımında ciddi pay alınması şeklinde yeni bir reçetenin önümüzde durduğunun altını çizmek isterim.
Böyle bir çerçeve içerisinde Türkiye’nin 2023 Vizyonu’na benzer biçimde, 2040’ı, 2020’yi ve 2030’u hedef alarak benzer projeksiyonlar yapan Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan gibi dost kardeş ülkeler olduğunu biliyorum. Tüm dost kardeş Ülkelerin kendi iç dinamiklerinde, dış dinamiklerinde ve diasporalarında ortak bilince, ortak hareket etme kültürüne hizmet etmek ve kendi ülke merkezlerini güçlendirmek noktasında çok büyük çalışmalara ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Bu anlamda hem kardeş Türk devletleri arasında hem de onların diasporaları arasındaki ilişkilerin derinleşmesine ve Ülkelerin gelecek vizyonlarına, diasporalarının da katılımı ve destek vermesi noktasında bu forumun önemli stratejik katkı sağlamasını diliyorum.
Tabi içerisinde yaşadığımız dönemde, mikro milliyetçilik olgusu, birçok yan ve alt kavramlarla yeniden tartışılıyor. Ama Türklük dediğimiz kavramın özellikle son 1000 yıldır İslâm’ın vücut bulmuş hâli olduğunu, istense de bir etnik kökene indirgenmesinin mümkün olmadığını, bu özelliğini en az 1000 yıl önce kaybettiğini ve bir medeniyet çerçevesi olarak şekillendiğini görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü böyle bir medeniyet çerçevesi içerisinde değil de Türklüğü bir etnik köken olarak algılarsak, hem tarihi mirastan hem de bu tarihi mirasın yüklediği gelecekten ve sorumluluktan da mahrum kalacağımızın altını çizmek istiyorum. Çünkü İslâm’ın temsili noktasında vücut bulunan bir medeniyet çerçevesi; Türk medeniyeti çerçevesi anlayışının hem bölge için, hem Türk devletlerinin kendileri için, hem de insanlık için önemli bir denge unsuru, alternatif bir umut olduğunun da tarihsel mirasa bakarak altını çizmek isterim. Bu anlamda kısır tartışmalardan uzak durarak, Türklüğü bir medeniyet çerçevesi içerisinde değerlendirerek, onu slogan ve hamasetten daha ileriye taşıyacak olanın güçlü devletler, güçlü toplumlar ve güçlü bireylerle refah, medeniyet ve teknoloji ölçeğinde yüksek temsille temsil etmek olduğunun altını çizmek isterim.
Son olarak yeni kurulacak yönetilebilir, mümkün olduğunca bürokrasisi az olan yeni organlar vasıtasıyla ve hepimizin katkılarıyla Forum’un kurumsallaşmasını güçlendirebiliriz. Burada TASAM’ın bir adım önde olması, bir inisiyatif almanın gerekliliği açısından doğru olabilir. Ama ancak el birliğiyle, hepimizin katkılarıyla bu süreci şekillendirebilir ve çok boyutlu katkılar ortaya çıkarabiliriz. Örneğin dün “Akil Kişiler Kurulu”nda gençlikle ilgili bir öneri de geldi. Bu ve buna benzer bir çok yeni işin bizi beklediğinin altını çizerek bugün, yarın ve daha sonrası için iş birliğinize ve desteğinize olan ihtiyacı tekrarlıyor, saygılar sunuyorum.
( 2. Dünya Türk Forumu Açış Konuşması 04 Nisan 2013, Titanic Otel, İstanbul )